Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, “Sıfatları ne olursa olsun, insanlar hiçbir şekilde birbirlerinin sahipleri olamazlar. Erkekler kadınları mülk edinemezler. Üstünlük iddia edemezler. Kimsenin bir başkasının bedensel ve ruhsal bütünlüğünü zedeleyici eylemler gerçekleştirmeye hakkı yoktur” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Millet Kongre ve Kültür Merkezinde düzenlenen programda konuştu. Şiddetin, kime ve ne şekilde uygulandığı fark etmeksizin, toplumların ruhunda peyda olmuş kötü huylu bir tümör olduğunu kaydeden Emine Erdoğan, insanlığı zehirleyen bu habis urun, kökünden kazınması noktasında herkesin canla başla mücadele etmesi gerektiğini kaydetti.
Birleşmiş Milletler’in hazırladığı bir rapora göre, dünyada her gün 137 kadının, eşi ya da bir yakını tarafından öldürüldüğünü paylaşan Erdoğan, “2017 yılında, dünyada kasten öldürülen kadın sayısı 87 bindi. Bu kadınların 30 bini eşinin ya da bir yakınının saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. Ülkemizde de maalesef vicdanlarımıza hançer gibi saplanan, bizi insanlığımızdan utandıran elim vakalar yaşandı. Polis Akademisi Başkanlığının raporuna göre, 2016 yılında 301, 2017 yılında 350, 2018 yılında ise 281 kadının yaşam hakkı elinden alındı” dedi.
Kadına yönelik şiddetin, tüm dünyada yaşanan küresel bir sorun olduğunu aktaran Erdoğan, “Belli bir coğrafyası, dili, dini ya da ırkı yoktur. Gelişmiş olduğu düşünülen ülkelerde dahi, şiddet ve cinsel saldırılar, gündelik bir pratik haline gelmiştir. Tek bir kadının dahi öldürülmesi, insanlığı haince sırtından bıçaklamaktır. Unutmayalım, her bir can alındığında, güneş öğle vakti batıyor. Yıldızlar, asılı oldukları yerlerden birer birer düşüyor ve her seferinde dünya biraz daha karanlığa gömülüyor” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, kadına yönelik şiddetin sadece fiziksel yönüyle değil, ekonomik ve psikolojik yönleriyle de ele alınması gerektiğine dikkat çekerek, şunları dedi:
“Hukuki düzenlemelerden kültürel normların yorumlanmasına kadar her alanda yapılması gereken çok şey var. Her şeyden önce, kadına yönelik şiddetin eşler arası ya da aile arasındaki ‘mahrem alan’ kavramıyla meşrulaştırılmasının önüne geçmeliyiz. Mahrem alan, şiddetin uygulanmasına zemin olduğu anda, insan hakları ihlali başlamış demektir. Böylesi bir durumda mahremiyet ortadan kalkar. Söz konusu olan şiddetse, kol kırıldığında, yen içinde kalamaz. Sıfatları ne olursa olsun, insanlar hiçbir şekilde birbirlerinin sahipleri olamazlar. Erkekler kadınları mülk edinemezler. Üstünlük iddia edemezler. Kimsenin bir başkasının bedensel ve ruhsal bütünlüğünü zedeleyici eylemler gerçekleştirmeye hakkı yoktur. Kadın cinayetleri haberlerine dönüp baktığımızda, faillerin sebep olarak kıskançlık, namus, boşanmayı istememe gibi nedenler sıraladığını görüyoruz. Özellikle ahlakla ilişkilendirilmiş sebepler başı çekiyor. Unutmayalım ki, ahlak insani bir fazilettir, cinsiyetten bağımsızdır. Başkasının ahlakından sorumlu olmak, kimsenin görev tanımı değildir. Tüm bu yanlışlar, biyolojik bir cinsiyet olan erkek olma halini, adeta bir erkeklik ideolojisine çeviriyor.”
Şiddet ve kaba kuvvetin, erkek olmanın unsurlarından biri olarak görüldüğünü belirten Erdoğan, “Kadınların etrafına çevrilen çembere çeşitli meşrulaştırılmalar aransa da, bunların içinde en hazin olanı, dinin kaynak gösterilmesidir. Kur’an-ı Kerim erkeklere değil, tüm insanlığa indirilmiş bir kitaptır. Ahiret gününde her kul, bir birey olarak kendi amel defteriyle baş başa kalacaktır ve kimsenin cinsiyeti hafifletici bir sebep olarak görülmeyecektir. Tek bir insanın öldürülmesini tüm insanlığın öldürülmesiyle bir tutan İslam dininin, kadın katliamlarının ve şiddetin kaynağı olarak işaret edilmesine asla tahammül gösteremeyiz. Bu noktada, İslam’ın eşler arasındaki ilişkiyi ve aile hayatını düzenleyici tavsiyelerinin en doğru şekilde anlatılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. İslam, kadın ve erkeği birbirine yol arkadaşı kılar. Eşleri bir arada tutan muhabbettir. Tıpkı peygamberimiz ve eşi Hz. Hatice gibi. Aynı şekilde kadınlara yönelik çağ dışı gelenekler, medeniyet bakiyemizin lekelenmesi için araç haline getirilmeye çalışılmaktadır. Bilakis insani hasletlerimizi geri kazanmada, medeniyet havuzumuzdan beslenmeliyiz. Dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayacak derecede latif olan edep ve adab-ı muaşeret mirasımızı, yeniden hayatlarımızın merkezi haline getirmeliyiz. Edep ve adabın hem kadın, hem de erkek için gerekli olduğunu unutmamalıyız” diye konuştu.
Toplumda hızla kadına yönelik şiddetin arttığına dair bir algının olduğunu ve bu algının büyük bir karamsarlığa sürüklediğini vurgulayan Emine Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Elbette rakamlar ortada. Fakat bu rakamlar, eskiden sessizliğe gömülen hadiselerin artık görünür olduğu şeklinde de okunmalıdır. Bugün kadınlar haklarını arayabiliyorlar. Kendilerine yönelik işlenen suçları utanıp gizlemiyorlar. Devletimizin ilgili kurumlarına başvurarak hak arama mücadelelerini sürdürüyorlar. Eskiden ölümle burun buruna gelen kadınlar dahi, şiddet gördüğünü belgelemek için kurum kurum dolaşmak durumunda kalıyordu. Oysa 6284 sayılı kanun ile, sadece şikayetle dahi, uzaklaştırma kararı aldırarak kendilerini ilk anda koruyabiliyorlar. Bu kesin çözüm olmamakla beraber, akut bir tedbirdir. Mal varlığına dahi tedbir konabilirken, can söz konusu olduğunda, hiçbir şey elbette riske edilemez. Öte yandan, birçok sivil toplum kuruluşumuz şiddete maruz kalan kadınlarımızla bu yolu el ele yürüyorlar. Toplumun her katmanında büyük bir hassasiyet var. Umuyorum ki, bir gün gelecek ve hiçbir kadın korku terörü altında bir hayat sürmeyecek. Fakat o gün gelene kadar mücadelemizi sürdürmeli, toplumsal dönüşümü beraberinde getirecek adımları da atmalıyız. Lütfen bu noktada medya dilinin ne kadar önemli olduğunu gözardı etmeyelim. İnsanların, pasif olarak maruz kaldıkları imajlar, maalesef ki, farkında olmasalar da davranışlarını etki altına alıyor. Aynı şekilde filmlerde ve dizilerde, töre cinayetleri, kadınlara yönelik fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet gibi eylemleri gerçekleştiren karakterlerin, evcilleştirildiğine şahitlik ediyoruz. Geçmişte yaşanan üzüntüler, dramatize edilerek, insanlık dışı işler için bahane haline getiriliyor. O nedenle, televizyon ve sinema sektöründeki kişilerin, ellerindeki gücün sorumluluğu üzerine çok iyi düşünmeleri gerekiyor.”
Anne ve babalara seslenen Erdoğan, “Lütfen evlatlarımızı yetiştirirken, cinsiyetlerine mahsus imtiyazları olduğuna inanmalarına müsaade etmeyin. Çocuklarımızın büyüme süreçlerinin nihai noktası insan olmaktır. Sevginin, bir yaşam iksiri olduğunu, hiçbir şekilde zarar vermenin kaynağı olamayacağını söyleyelim” dedi.
Kadınların güçlü, eğitimli ve güvende olduğu toplumların kendini geleceğe taşıyabileceğini ifade eden Erdoğan, “O nedenle, bugün ilan edilen seferberliği çok önemli buluyorum. Kadınları tüm yönleriyle güçlendirmenin, gelecekte önemli meyveler vereceğine inanıyorum. Anadolu’nun bilge ozanı Neşat Ertaş’ın şu sözünü hiçbir zaman unutmayalım; ‘kadın insandır, biz insanoğluyuz.’ Bırakın kadınların bir damla kanının dökülmesini, bir damla gözyaşı dökmelerine dahi toleransımız yoktur” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Bakan Selçuk, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’a, Mercan Seferberliği’nin simgesi olarak mercan rozeti takdim etti.
Programa; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın yanı sıra; Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ve eşleri ile çok sayıda davetli katıldı.
(İlker Turak - Nurullah Geylani / İHA)