Resmi temaslarda bulunmak üzere İngiltere’nin başkenti Londra’da bulunan Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, İngiltere’nin önde gelen Müslüman, Hristiyan ve Yahudi toplum temsilcileri ile birlikte İslamofobi konulu toplantıya katıldı.
Bakan Çelik, konuşmasının başında ayrımcılıkla mücadele konulu önemli bir toplantıyı İngiltere’nin seçkin akademisyenleri, yazarları, yapımcıları, inanç dünyası temsilcileri, entelektüeller ve medya mensupları ile birlikte gerçekleştiriyor olmaktan ötürü duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Çelik, “Türkiye olarak çok önem verdiğimiz ve İngiltere’de de önemsendiğini çok iyi bildiğimiz bu konu üzerinde hep beraber düşünmek, sizlerle fikir alış verişinde bulunmak ve deneyimlerinizi paylaşmak için bu toplantıya katılımızdan ötürü hepinize öncelikle teşekkür ediyoruz” dedi.
“NEFRET SUÇLARI ARTIŞA GEÇTİ”İslamofobik kaynaklı ve diğer nefret suçlarının tüm Avrupa’da olduğu gibi İngiltere’de de terörist saldırılarının ardından tırmanışa geçtiğini belirten Bakan Çelik, “Örneğin Londra Köprüsü’nde geçtiğimiz 4 Haziran’da yaşanan saldırının hemen akabinde, basına da yansıyan haberlere göre Yahudilere, Müslümanlara ve genel olarak ötekilere karşı yaşanan nefret suçlarında keskin bir artış gözlemlenmiştir. Hatta İngiliz polisinin aktardığına göre bu artışlar Paris saldırısından veya Brexit sonrası yaşanan artışlardan daha fazladır. İngiltere İçişleri Bakanlığının 13 Ekim 2016 tarihli bir raporuna göre İngiltere’de 2015/2016 yıllarında 62 bin 518 suç kaydı ile nefret suçlarında bir önceki döneme göre yıllık yüzde 19’luk bir artış meydana gelmiştir” dedi.
Ömer Çelik sözlerine şu şekilde devam etti:
“Kurucusu şu anda aramızda olan Sayın Fiyaz Mughal’ın da bulunduğu Tell Mama isimli kuruluşun bu konuda açıklamaları var. Londra saldırısını takip eden ilk üç günde Müslümanlara yönelik 63 şiddet vakası bildirilmiştir. Bu rakam örneğin, bir önceki ayın ilk 3 gününde 10 olarak tespit edilmiştir. Sayın Mughal’ın tam da bu noktada Guardian gazetesinde yayınlanan şu değerli düşüncelerini bir kere daha sizlerle paylaşmak istiyoruz: ‘Nefret ve önyargı uyuklayan bir gizli tehlikedir. Brexit olayında görüldüğü gibi belli olaylar ve tetikleyiciler tarafından uyandırılabilir. Nefret mutasyona uğrar ve değişir. Hiç kimse nefreti tolere etmemelidir. Çünkü hedef gruplar her zaman değişebilir. Bugün hedef Müslümanlar, göçmenler ve gezginler olabilir, yarın ise bu değişebilir.’ Gerçekten de nefretin ve ayrımcılığın hedefinde yarın kimin olacağı belli değildir. “
Toplantıda akademi dünyasının çok değerli kişilerin de olduğunu belirten Çelik, “Her birinin dinsel ayrımcılık ve nefret suçları konulu değerli çalışmaları yakinen takip ediyoruz. Dini ve ırk temelli ayrımcılık, Batı’da kültürel ve siyasi aşırı kimliklerin inşasında temel bir motif haline gelmiştir. İngiltere’yi, AB’yi ve genel olarak Batı’yı teslim almak için var gücüyle çalışan tüm aşırı ideolojilerin beslenme kaynağına dönmüş durumdadır. Bu durum son derece tehlikelidir. Bu tehlikeyi sizler de pratik hayatlarınızda, çalışmalarınızda tespit ediyor ve yakından gözlemliyorsunuz. Bizi bekleyen tehlikelere değinmeden önce izin verirseniz şu anda aramızda bulunan çok değerli bir bilim insanının, Bayan Zempi’nin deneyiminden takdirle bahsetmek istiyorum. Sayın Irene Zempi, bir ay boyunca İngiltere’nin Leicester kentinde peçe giyerek dolaştı ve peçeli kadınlara yönelik ayrımcı davranışları gözlemledi. Sayın Zempi, bu deneyim boyunca alaycı isim takma, küfür, fiziksel şiddet tehdidi ve aşağılayıcı mizaha maruz kaldığını vurguladı. Tacizcilerin kullandığı dil, Müslüman nefret ve karşıtlığının açık bir göstergesidir. ‘Müslüman terörist’, ‘intihar bombacısı’ ve ‘siz hepiniz teröristsiniz’ gibi söylemler, peçeli Müslüman kadınların terörist tehdit olarak algılandığının da bir göstergesidir. Sayın Zempi’nin son derece cesur ve takdire şayan bu deneyi, tehlikenin boyutlarını ve doğasını yeterince gözler önüne sermektedir. Rakamlar İngiliz toplumunda sadece Müslümanlara değil Yahudiler dahil tüm ‘öteki’ gruplara yönelik ayrımcı uygulamaların, nefret suçlarını doğrular nitelikte olduğunu göstermektedir” diye konuştu.
“AVRUPA’DA YENİ ZİHİNSEL VE İDEOLOJİK BERLİN DUVARI İNŞA EDİLMEKTEDİR”“Aramızdaki çok değerli katılımcılardan bazılarının görüşlerinden de alıntıladığım gibi inkar edemeyeceğimiz en önemli olgu, Antisemitik ve İslamofobik eğilimlerin Avrupa’nın bir gerçeği olduğudur” ifadelerini kullanan Çelik, “Bu durum siyasette de aşırı sağın yükselmesi, popülist milliyetçiliğin yükselmesi gibi olumsuz yankılar bulmaktadır. Toplumsal düzeyde yaygınlaşmaya başlayan bu eğilimler ve aşırı sağcı siyasal tutumlar, politikacılar tarafından da iç siyasi çıkarlar nedeniyle kolaylıkla manipüle edilmektedir. Adeta Avrupa’da onlarca yeni zihinsel ve ideolojik Berlin Duvarı inşa edilmektedir. Bu aşırı sağ akımların İslamofobi ve Antisemitist yaklaşımlarının hedefinde aslında arka planda demokrasi, insan hakları, eşitlik, özgürlük ve çoğulculuk gibi Avrupa değerleri vardır. İslamofobi, Antisemitizm, yabancı düşmanlığı ve Avrupa Birliği karşıtlığı aslında aynı çarpık zihniyetin farklı tezahürleridir” dedi.
“MEDENİYETİMİZ TEHLİKE ALTINDADIR”Medeniyetimiz tehlike altında olduğunu belirten Bakan Çelik, “Paylaştığımız ortak değerler, uğruna tüm insanlık tarihi boyunca büyük bedeller ödenerek elde edilmiş evrensel insani değerler tehlike altındadır. İslamofobi ve İslam karşıtlığı, Avrupa’da özellikle göçmenlere karşı, mültecilere karşı, Müslümanlara karşı ırkçı ve zaman zaman da şiddete dönüşen nefret siyasetini körüklüyor. Bu nefret siyaseti sadece Müslümanlarla, sadece göçmenlerle sınırlı değildir. Bu nefret siyaseti uygun bir zemin bulduğunda Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı’nda hafızasına kazınmış olan birtakım acıları yeniden hortlatmak için de sahneye çıkmaya hazır gözükmektedir. Yükselen radikal milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı, Avrupa’nın ‘öteki’ ile nasıl bir arada yaşayacağı konusunda soru işaretleri oluşturmaktadır” diye konuştu.
“KISIR DÖNGÜYÜ KIRMAMIZ GEREKİYOR”Brexit olayında bir takım radikal akımların kendilerini yeniden güncellediklerini belirten Çelik, “Her ne kadar biz İngiltere halkının AB’de kalmamak yönündeki kararına saygı duyuyor isek de, Brexit’i aşırı sağ siyasetlerin yeniden gündeme gelmesi ve aşırı siyasetlerin bunun bir başarı olarak yorumlanması konusundaki tehlikeye de dikkat çekmek istiyoruz. Örneğin Ocak 2015 Charlie Hebdo saldırılarından sonra İngiltere’de yaşanan nefret suçlarında rakam son iki yılın zirvesine ulaşmıştır. Bu kısır döngünün bir yerde mutlaka kırılması gerekiyor. Bizim sizlerle birlikte yaptığımız bu toplantılarda aramak istediğimiz cevaplardan bir tanesi de bu kısır döngüyü hep beraber bütün bir Avrupa coğrafyasında nasıl kurabiliriz” şeklinde konuştu.
“PKK’NIN AVRUPA’DA TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK GÖRÜLMEMESİ, ÇARPIK BİR ANLAYIŞTIR”“İnanıyorum ki bugün burada düzenlediğimiz türden Avrupa kamuoyunu uyarıcı toplantıların sayısının artırılması bu döngünün kırılmasına katkılar sağlayacaktır” ifadelerini kullanan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: “Memnuniyetle görüyorum ki İngiliz toplumunda bu sorunla nasıl baş edileceğine yönelik bir iç tartışma ve iyi uygulamalar var. Örneğin, İngiliz Yahudiler Kurulu’nun bu konuda önemli çalışmalar yaptığını biliyorum. Aramızda bulunan Kurul Başkanı Sayın Jonathan Arkush’un bu doğrultudaki değerli düşüncelerini yakından takip ediyoruz. DEAŞ gibi terörist örgütlerin, PKK gibi terörist örgütlerin, PYD ve FETÖ gibi örgütlerin yükselttiği terör dalgası da ortak değerlerimizi tehdit ediyor. Ancak, bazı Avrupalı ülkeler bazı siyasetçiler terör örgütleri konusunda ayrımcı bir tutum sergiliyor. Türkiye’nin DAEŞ’e karşı verdiği mücadeleyi alkışlıyor ancak diğerlerine karşı verdiğimiz mücadelede mücadele konusunda aynı desteği göstermiyorlar. Bir yandan DEAŞ Avrupa’da eylem yapıyor diye ‘Herkes DEAŞ’a karşı savaşsın’ derken PKK’nın Avrupa’da eylem yapmıyor diye bazı Avrupalı siyasetçilerin gözünde terör örgütü olarak görülmemesi, çarpık bir anlayıştır. Terör terördür. Teröre ilkesel olarak karşı çıkmak durumundayız. Türkiye ulusal güvenliği açısından DEAŞ terör örgütüyle de PKK terör örgütüyle de aynı kararlılıkta mücadele etmektedir.”
“İSLAM VE TERÖR KELİMELERİ YAN YANA KULLANILMAMALI”İslam ve terör kelimesinin yan yana konulmasının terör örgütü DEAŞ’e verilmiş bir destek anlamına geldiğini ifade eden Çelik, “O sebeple DEAŞ ve radikalizmle ideolojik olarak mücadele etmek için İslam ve terör kelimelerinin yan yana kullanılmasına kesin bir şekilde son verilmesi gerekmektedir. Artık İslamafobi kavramı yetersiz bir kavramdır. Bu artık İslam karşıtlığına ve İslam düşmanlığına dönüşmüştür. Bugün batıda aşırı sağla birlikte yükselen tehlike tıpkı antisemitizm gibi anti İslam hareketinin ortaya çıktığını göstermektedir. İslamafobi kavramı artık ortaya çıkan bu yeni nefret dalgasını açıklamada yetersiz kalmaktadır” diye konuştu.
(İHA)